“`html
Franz Kafka’nın Mirası: Reiner Stach ile Söyleşi
Franz Kafka, 1883 yılında, o zamanki Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na bağlı Prag’da, orta sınıf bir Aşkenaz Yahudi ailesinde dünyaya geldi. Kısa bir yaşam sürdü ve 1924 yılında tüberküloz hastalığı nedeniyle yalnızca 41 yaşında hayatını kaybetti. Ölümünün 100. yıl dönümünde, Kafka’nın en yakın biyografi yazarı Dr. Reiner Stach ile Berlin’deki evinde bir söyleşi gerçekleştirdik.
Dr. Reiner Stach, 1951 doğumlu olup, eğitimine Frankfurt’taki Goethe Üniversitesi’nde felsefe, matematik ve edebiyat alanlarında başladı. Kafka’nın mektuplarıyla ve günlükleriyle tanışmasının ardından matematik alanındaki eğitimini bırakarak edebiyat bilimlerine yöneldi. Lisansüstü eğitimini Kafka üzerine tamamlayarak 1987’de “Kafka’nın Erotik Miti, Kadınlığa Dair Estetik İnşa” adlı eseri kaleme aldı. Bunu takiben, Kafka’nın yaşamına dair üç ciltlik derin bir biyografi oluşturdu. İlk cilt 2002’de “Kafka, Karar Yılları” adıyla yayımlandı ve son cilt ise 2014’te okuyucuyla buluştu. Arada, “Bu Kafka’mı, 99 Keşif” adlı eseri ise Türkçeye çevrilerek İş Bankası Yayınları’ndan çıkmıştır.
Sayın Stach, Kafka’nın yüzüncü ölüm yıl dönümü nedeniyle bu yıl yoğun bir dönem geçiriyorsunuz. Kafka hakkında yazmak mı, yoksa konuşmak mı sizin için daha kolay?
Kafka hakkında konuşmak oldukça daha kolay, çünkü sözünüzü başladığınızda, o konuda araştırmanızı yapmış oluyorsunuz. Ancak Kafka hakkında yazmak, ne gibi yeni keşifler yapacağınızı bilen bir duygu değil. Belki daha fazla şey keşfedeceksinizdir, belki de hiçbir yeni şey çıkmayacaktır.
Yani, sizce hâlâ keşfedilmemiş unsurlar var mı?
Kesinlikle. Kafka’nın Berlin’de yazdığı son notlar hâlâ kayıptır ve herkes bu notların ortaya çıkmasını umut ediyor. Berlin’in Steglitz semtinde 20 kadar küçük not defterinin varlığı biliniyor. Kafka’nın ölümünden sonra arkadaşı Max Brod, son sevgilisi Dora Diamant’a mektup yazarak, “Franz’tan geriye kalmış her şeyi topluyorum. Onun bırakmış olduğu şeyler nerede?” diye sorar. Ancak çocukluğundan beri birçok şeyi kaybetmiş olan Dora, “Maalesef hiçbir şey yok; çünkü Franz, ondan geriye kalan her şeyi yakmamı istedi ve ben de bunu yaptım,” şeklinde bir yanıt verir. Hâlbuki bu doğru değildir. Dora, Kafka’dan kalan nesneleri yakmamıştır. Yalnızca yaklaşık 40 mektubunu ve 20 defterini biriktirmiştir. Ancak dokuz yıl sonra Gestapo, Dora’nın evine baskın yaparak Kafka’ya ait tüm belgeleri alıp götürür. Gestapo’nun bu belgeleri yok etmediğini biliyoruz; fakat bu defterlerin ve mektupların nerede olduğunu hâlâ bilemiyoruz.
‘Kafka’nın Mektupları ve Günlükleri, Ruhuma Nüfuz Etti’
Kafkayla ilgili olarak sizi çeken unsurlar nelerdir? Zira Max Brod gibi siz de Kafka’ya kendinizi adımış gibisiniz. Onu neden bu kadar etkileyici buluyorsunuz?
Öncelikle, beni etkileyen şey mektupları ve günlükleriydi. Bunları ilk okuduğumda, kurgu eserlerine göre çok daha derin bir etki bıraktılar. Daha önce kurgu metinleri, bana karanlık ve anlaşılması zor görünüyordu. Ancak mektupları ve günlükleri, tabiri caizse, tenime nüfuz etmeyi başardı. O zamanlar 26-27 yaşlarındaydım ve kişisel bir kriz geçiriyordum; Kafka ise tam zamanında karşımda belirdi. O günden sonra, onunla olan ilişkim bitmeyecek gibi hissettim. Kafka, durmaksızın keşfedilmesi gereken bir yazar.
Oysaki çok uzun bir yaşam sürmemiş gibi görünse de.
Evet, ama geride büyük bir miras bıraktı. Örneğin, 1500 edebi niteliğe sahip mektup yazdı. Bunlar yalnızca kısa notlar değildi; aynı zamanda içinde öyküler de barındırıyorlardı. Kafka, yaşadığı süre boyunca sadece 350 sayfa civarında eser yayımlamışken, geride bıraktığı yazılı materyal bunun on katı kadar.
Kafka’nın Berlin Özlemi
Yazdığınız üç ciltlik Kafka biyografisi toplamda iki bin sayfayı geçiyor. Bu eserler, hem bir yazarın yaşamını hem de Avrupa’nın sosyo-kültürel tarihini derinlemesine inceliyor. Özellikle ilk iki cilt, Kafka’nın Berlin yıllarına odaklanıyor. Kafka’nın Berlin’i keşfettiği dönem 1910 olarak biliniyor. O dönemde Berlin’i nasıl tanımlayabiliriz?
Berlin, Kafka’nın doğduğu Prag’dan çok daha dinamikti. Prag, geçmişle dolu, muhafazakâr bir kasaba havasındaydı. Her köşe başında tarihî anıtlar görmek mümkündü. Almanca konuşan toplulukların geçmişe dair övgüler düzdüğünü biliyoruz. Oysa Berlin, Birinci Dünya Savaşı öncesi Paris ve İtalya’dan gelen modern edebi akımları kucaklayan, daha özgür bir atmosferi barındırıyordu. Kafka’nın Prag’ı, tanıdığı her bireyin bir tanıdık olmaktan öte, sosyal bir çevresi ile sınırlıydı. Berlin ise bu konuda çok daha geniş bir perspektif sunuyordu; burada oldukça fazla sayıda yayınevi ve yazar bulunmaktaydı. Prag’da ise sağlıklı bir edebiyat ortamı kurmak neredeyse imkânsızdı.
‘Felice, Kafka’yı Prag’dan Uzaklaştıran Kadın’
Kafka’nın Berlin’le ilişkisini belirleyen iki kadın var. Bunlar son sevgilisi Dora’nın yanı sıra, Felice Bauer. Modern bir Yahudi ailesinden gelen ve kayıt cihazı üreten bir şirketin çalışanı olan Felice, Kafka için çok önemli bir figür. Onun etkisiyle Kafka’nın yaşamı yeniden şekilleniyor. Önceden böyle bir kadının varlığı Kafka’yı nasıl etkiliyor?
Felice’nin Berlin’de yaşaması, Kafka için büyük bir çekicilik oluşturuyordu. Kafka, Berlin’i zaten uzun zamandır sevmekteydi; bu tür bir kadın da hayatına girince, bu arzusu daha da artmıştır. Kafka’nın hayali, belki de sadece yazarlık yaparak burada yaşamaktır. Hatta Birinci Dünya Savaşı başlamadan hemen önce, Baltık Denizi’ndeyken ailesine yazdığı bir mektupta gündeme getiriyor: “Prag’daki görevimi bırakıp Berlin’e taşınmayı düşünüyorum. Uygun davranırsam, burada iki yıl yetecek kadar param var. Yazar olarak geçimimi orada sağlamayı deneyeceğim.”
Bu durum ironik gibi görünebilir; ancak benim de Berlin’e yerleşme nedenlerim arasında, kültürel yaşamın yoğunluğu ve yazar dostlarımla ilişki kurabilme fırsatı bulunuyor. Örneğin, Kafka, Berlin’deki pek çok önemli yazarla arkadaşlık kurabileceğini biliyordu. Üstelik Felice, Prag’da karşılaşamayacağı kadar özgür bir kadındır; çünkü o dönemde Prag’da kızların gidebileceği bir eğitim kurumu yoktu. Aileler, kız çocuklarını yalnızca evlilik için eğitmeye yönelik okullara gönderiyordu. Aksine Felice gibi bir kadın, iş yaşamında bağımsızlık gösterebiliyordu.
Kafka’yla Felice arasında yaklaşık 500 mektup olduğu biliniyor. Belki daha fazla bile olabilir.
Daha fazla; 500’den fazla mektup yazmış durumda.
‘Kafka’nın Felice’ye Yazdığı Mektuplar Kaybolmuştu, Ama Fotoğrafları Çekilmişti’
Bildiğim kadarıyla, sayın Reiner Stach, bu mektupları bulan isimsiniz.
Doğru; Felice Bauer’in mirasını bulmak benim için büyük bir keşifti. Biyografimi yazmaya başlamadan önce muhtemelen herkes, “Kafka hakkında ne yeni bir şey keşfedeceksin ki, zaten her şeyi biliyoruz,” diye düşünüyordu. Benim cevabım ise şuydu: “Peki ya Felice Bauer? Kafka, beş yıl boyunca bu kadınla sadece mektuplaştı, ancak onun yaşamı hakkında neredeyse hiç bilgiye sahip değiliz.” Sonuç olarak, Felice Bauer’in oğluna ulaştım. Felice, 1919 yılında bir başkasıyla evlenmiş, 1920’de bir oğlu doğmuş. Oğul, ABD’de yaşamaktaydı. Kendisinin annesinin eşyalarını gösterdiği iki yüz kadar altında çizili kitabı vardı. Bu da önemli bir keşifti. Ancak mektuplar kaybolmuştu ve önceden başka birine satılmışlardı. O levhaları satın alan kişi, annesinin sağlık problemleri nedeniyle bu mektupları satmasını istemişti. En azından mektupların görüntüleri bulundu; bu, metinlerine ulaşabildiğim anlamına geliyor.
Mektupları bulamamış olsanız da, onların içeriğini inceleme şansınız olduğu için, Kafka biyografisini bu şekilde yazabilir miydiniz?
Mektuplar, Kafka’nın yaşamını keşfetmek adına hayli önemli; zira bu şekilde aile ilişkilerini, iş yaşamını anlamak mümkün. Felice, Kafka’yı hiç tanımıyor; bu sebeple tüm ilişkileri yazılı olarak yürütmek zorundaydı. Dolayısıyla elimizde çok fazla bilgi kalıyor. Eğer mektuplar olmasaydı, yalnızca günlük yazılarla sınırlı olacaktık, bu da Kafka’nın nasıl yaşadığı hakkında çok yüzeysel bilgiler verecekti. Mektuplar ve günlükler arasında karşılaştırma yapma şansı buldum ve bunun sonucunda Kafka’nın oldukça dürüst biri olduğunu gördüm. Günlüklerinde ifade ettiği şeyler, mektuplarında çoğu zaman tam tersine dönüşmüyor; sadece daha açık.
‘Kafka Hastalığı Nedeniyle Felice’den Ayrıldı’
Böylesi yoğun bir iletişim kurmasına rağmen, Kafka’nın Felice Bauer ile ilişkisi süresince Berlin’de geçirdiği zaman oldukça kısa. Haftada bir ya da birkaç gündür, doğası gereği sık sık şehir dışına çıkmak zorunda kalır.
Çünkü çalışma koşulları çok ağır; o dönemde tatil süreleri de kısıtlıydı. Sonuç olarak, en uygun çözüm, birlikte bir daireye taşınmaktır; ama bu ancak evlenmeleri durumunda mümkün olurdu. İlk plan, evlenmek, Felice’nin işini bırakması ve Kafka’nın yanında Prag’a geçmesiydi. Fakat savaş çıkınca ilişki yeniden canlanır. İki birey de işlerine devam ederek, birlikte bir yaşam inşa etmeyi denemişlerdir. Ancak Kafka, tüberküloz hastalığına yakalandığında, bunun yaratacağı zorluklar göz önünde bulundurulduğunda, aile kurmanın hiç de kolay bir hedef olmadığını fark eder. Kafka, “Sağlığıma kavuşmayı beklerken Felice’yi yıllarca bekletmenin bir anlamı yok, en iyisi ben yazmaya yoğunlaşayım,” diye düşünmeye başlar. Hastalık, bir yandan çeşitli zorluklar yaratırken, diğer yandan yazmak için daha fazla zaman tanıyordu.
İki Nişan, İki Ayrılık
Kafka, Felice Bauer ile iki kez nişanlanmış ve her seferinde bu durumu bozmuştur.
İlk nişanı ailelerin de katıldığı bir törende gerçekleşir. İkincisi ise yalnızca ikisi arasında olur.
Evet, ilk nişan Berlin’deki bir otelde sona ermiştir. Bu süreçte Kafka, adeta bir mahkemeye çıkmış gibi hisseder; çünkü Felice onu suçlamaktadır. Bu olaydan sonra Kafka, ünlü eseri “Dava”yı kaleme alır ve bunu Felice’ye ithaf eder. Nişanın bozulması sırasında yaşadığı bu atmosfer, hikâyeye nasıl yansıyor?
Kafka otelin lobisinde, üç kadının önünde oturmaktadır. Felice, tanık olarak kız kardeşini ve mektuplaşan arkadaşı Grete’yi getirmiştir. Üç kadın, masada Kafka’ya çeşitli suçlamalar yöneltmektedir. Felice, “Grete’ye gönderdiğin mektupta evlenmeye uygun olmadığını, ancak bana gönderdiğin mektupta yakında evleneceğimizi belirtiyorsun; bu çelişkiyi nasıl açıklarsın?” diye sorar. O anda Kafka, kendini gerçekten bir mahkeme önünde hissetmekte ve “Ne yanıt vereceğimi bilemiyorum, çünkü aslında suçluyum,” der.
Dava romanı tam bu sıralar zihninde filizlenmeye başlar. Günlüğünde bu terimi kullanması, roman fikrinin nasıl ortaya çıktığını gösteren etkileyici bir kanıttır. Beni Kafka konusunda en fazla etkileyen konu, onun otobiyografik elementleri evrensel bir dile dönüştürme yeteneğidir. Bu konuda kendisini aşan bir yazardır.
Kafkayla Bağlantılı Diğer Metinler
Böyle bir dönemde Kafka’nın yazdığı başka önemli eserler var mı, ilgilendirebileceğiniz metinlerden bahsedebilir misiniz?
Dönüşüm romanı da bu gibi bir yazım sürecine dayanmaktadır. İki önemli olayla bağlantılıdır: İlk olay, yoksul bir Yahudi tiyatro oyuncusunun Kafka ailesinin kapısını çalmasıdır. Babası, bu kişi için “Evime haşarat getiriyorsun,” diyerek onu küçümsemiştir. Kafka, büyük bir rahatsızlık hissiyle, yıllar sonra babasına ona bu ifadeleri hatırlatır. Diğer olay ise, en sevdiği kız kardeşiyle yaşadığı hayal kırıklığıdır. Bu iki olay, “Dönüşüm” öyküsünde belirgin bir şekilde yer bulur. Kişisel deneyimlerden yola çıkarak, evrensel bir içgörü sunmayı başarmaktadır.
Son olarak, Kafka’yı bugüne taşıyan özellikler neler sizce, onu modern kılan unsurlar nelerdir?
İki başlık altında yanıtlayabilirim. Birincisi, işlediği varoluşsal temalar ve çatışmalar, farklı kültürlerde de var olan durumlardır. Aniden karşınızdaki kişiyle iletişim kuramamak veya yalnızlık gibi durumlar hemen her toplumda geçerlidir. Kafka’nın “Şato” romanının ana teması, tam da bunları sorgulamak üzerine kurgulanmıştır: Yabancı bir birey, bir köye girdiğinde, köylüler ona “burayı terk et” derler. Okuyucuların, bir bakıma biyografik arka planı bilmesine gerek yoktur. Bugün pek çok insan onun Yahudi kökenlerini bilmeden de romandan etkilenmekte veya anlamını kavramaktadır.
İkincisi, Kafka’nın modern toplumsal kontrol mekanizmalarını gündeme getiren eserler yazmasıdır. Mahremiyetin ortadan kalkması, sosyal medya ile birlikte daha belirgin hale gelmiştir; dolayısıyla, Kafka’nın yapıtlarının bu konuda güncelliğini koruması şaşırtıcı değildir. Milyonlarca gözün sizi izlediği bir dünyada yaşıyoruz. Kafka, modern bürokrasiye dair bilgi sahibi olduğu için, bu davranışları analiz etmekte bir hayli başarılıydı.
Kafkanın Son Sevgilisi Dora Diamant
Kafka, Berlin’de yaşam sürme arzusu taşırken, en son sevgilisi Dora, Kafka’nın yanında bulunmaktadır. Dora, 25 yaşında genç bir Berlinli kadın olarak Kafka’nın yanında nasıl bir yaşam sürdü?
Bu ilişki, karşılıklı güven temeli üzerine inşa edilmiştir. Cinsellikle ilgili konular, sağlık problemleri nedeniyle öne çıkmamıştır; hatta Kafka sürekli ateşler içindeydi. Dora, Kafka’yı Prag’dan Berlin’e çağıran kişiydi ve onunla ilgilenmekten çekinmiyordu. Kafka, ancak bavulunu toparlayarak Berlin’e gelmesi gerektiğini biliyordu. Üç kez oda değiştirmiş olmaları da Berlin’deki yüksek enflasyondan kaynaklanıyordu. Sonuçta, Kafka’nın tedaviye yatması gerekmezse, Dora daima onun yanında olmuştu.
Bu dönemde Kafka yazmaya devam etti mi, günlük tutar mıydı?
Günlük tutmamış olsa da, yazmaya devam etti. Berlin’de 20 adet küçük deftere notlar düştüğü biliniyor. Ölümünden on hafta önce, “Şarkıcı Josefine” gibi son öykülerini kaleme alır. Kafka son derece üretkendi ve “Açlık Sanatçısı” adını taşıyan bir kitap hazırlığında da aynı şekilde dört öykü yer almakta olup, bu eser ölümünden sonra yayımlandı. Kitap Türkçeye de çevrilmiştir.
Kafka tam 100 yıl önce ölmüşken, son dönemlerini Berlin’de geçirerek; birkaç ay sonra Hitler’in iktidarında olacak soykırımları görememişti. Peki, Dora’ya veya Kafka’nın ailesine ne oldu, bu bağlamda neler söyleyebilirsiniz?
Dora, Kafka’dan sonra bir komünistle evlenmiş ve Gestapo, onların evine baskın yapmıştır. Kocası Rusya’ya kaçtıktan sonra orada tutuklanır. Dora, bu zor durumda kazandıkları ile birlikte kaçmayı başardı.
Kafka’nın ailesine gelince: Annesi ve babası, Nazi iktidarından önce hayatlarını kaybetmişti; dolayısıyla Nazi rejimini yaşamaktan kurtuldular. Kafka’nın kız kardeşleri tutsak edilecek, ama çocukları yaşama tutunmayı başarmıştır. Ayrıca, kimi Yahudi çocukları İngiltere’ye kaçırılmıştır. Kafka’nın kardeşlerinin torunlarıyla görüştüm; maalesef bu kişiler artık hayatta değil ama, geçmişteye dair önemli hikâyeleri yaşatmaya devam ediyorlar.
‘Kafka Hakkında Yanlış Bilinenler’
Siz, “Bu Kafka mı, 99 Keşif” adlı bir kitap da yazdınız. Bu kitapta keşfettiğiniz detaylarla, Kafka’nın kişiliği ve yazım tarzı konusunda izleyicileri bilgi sahibi ediyorsunuz. Zira, Kafka hakkındaki pek çok yanlış algı hâlâ mevcut.
Esasen, bu yanlış algılar 1990’lara kadar yaygındı. Kafka’nın yalnızca içe kapalı, sosyal hayattan uzak, günlük hayatla ilgilenmeyen bir figür olduğunu düşünmek, son derece yanlıştı. Bunu mektupları ve iş yaşamı sayesinde anlamak mümkün. Çalıştığı bürodan dolayı, gazete okumak zorundaydı ve toplumsal hayatla da entegre bir yaşam sürmekteydi. Ayrıca, teknolojiye büyük bir ilgi duyuyordu; sinema, gramofonlar gibi konular ona heyecan veriyordu. Kaçırılma fırsatı bulduğu her durumda, Kafka teknolojiye ilgili olduğunu belirtmişti.
‘Kafka’nın Kadınlarla İlişkisi’
Peki, Kafka’nın kadınlarla olan ilişkilerine dair yaygın bir inanış var mı? Gerçekten sorunlu ilişkileri mi vardı?
Bu da yanlış bir algı. Evet, ilişkilerinde zorluklar yaşadığı doğru; fakat bu, yalnızca istikrarsızlığa dayanıyor. Eğer milena ile çok iyi bir ilişki kurmuşsa da, sonraki süreçte yaşadığı bu deneyimler onu rahatsız ediyordu. Fakat hissettiği cinsellikte belirsizlikler olduğunu söyleyebilirim. Cinsellik meselelerinde, daha çok içgüdüsel olması gerektiğini düşünmüştü.
Son olarak, Kafka dünya üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir yazar. Türkçe okuyucular, hem onun edebiyatını hem de doğrudan aktarımını nasıl yaşadı? Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Kafka hakkındaki klişelerin zaman içinde zayıfladığı doğru; bu işlemlerden birinin kendi yazdığım biyografi olduğunu söylemek zor. Ancak son dönemdeki etkinliklerin etkili olduğunu düşünmekteyim. Günümüzde pek çok tiyatro prodüksiyonu, çizgi roman ve film projeleri var. Tabii ki, Kafka’nın kalıcılığıyla doğrudan ilişkili. Üç ciltlik Kafka biyografi eserim 11 dile çevrildi; bu süreçte bazı iyi çevirmenler ile işbirliği yaptım.
Üç ciltlik biyografinin ilk iki cildi Türkçeye çevrilse de, kitapların piyasada olmadığı gözlemleniyor. Üçüncü cilt ise hâlâ çevrilmemiş durumda.
Evet, bu durumun sebebi, çevrilen eserlerin içerik kalitesiyle ilgili sorunlar olmuş olabilir. Bunu çözmek için yapabileceğim bir şey yok.
Ama tabii ki bu konuda haberdar olduğunuzu düşünüyorum!
Evet, iki dilli eğitime hâkim olan bazı yazarlar, çeviri sürecinde yaşanan sıkıntılar hakkında bilgi verdiler. Bu yüzden, “Bu Kafka mı? 99 Keşif” kitabımın Türkçe çevirisinin çıkmış olmasından mutluyum; çünkü bu eser, Kafka biyografisine açılan bir kapı niteliğinde.
O halde, Türkiye’deki yayınevlerine sesleniyorum: Bu olağanüstü biyografinin, üç ciltlik önemli eserin Türkçeye kazandırılmasının zamanı geldi. Bu fırsatı yakalamak umuduyla? Sayın Dr. Reiner Stach, değerli zamanınızı ayırarak verdiğiniz bu söyleşi için teşekkür ediyorum. Kafka hakkında sizinle konuşmak benim için bir ayrıcalıktı. Bir Kafka okuru olarak, edebi mirası açısından çok şey kazandım.
Bu söyleşi, yazar Menekşe Toprak tarafından gerçekleştirilen iki dilli “LitVers – Edebiyat Söyleşileri” projesi çerçevesinde olup, tamamı podcast olarak yayınlanmıştır. Podcast’in yayınlandığı adresler:
www.litvers.com
LitVers – YouTube
Podcast on Spotify
“`